-Araçta Kaza Sonucu Oluşan Değer Kaybının Tespiti, Yapılacak Yargılama Sırasında Bilirkişi İncelemesi Sonunda Belli Olacaktır. Bu Nedenle Trafik Kazası Sonrası Araçtaki Değer Kaybının Belirlemesine İlişkin Açılacak Dava Belirsiz Alacak Davası Olarak Açılabilir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/3837 E. , 2015/12142 K.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı dava şartı yokluğu nedeniyle reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı tarafından zorunlu trafik sigorta poliçesi düzenlenen … plakalı araç sürücüsünün, asli ve tam kusurlu olarak sebebiyet verdiği kaza sonucunda müvekkiline ait … plakalı aracın hasar gördüğünü, hasar bedelinin davalı … şirketi tarafından ödendiğini, bu kaza nedeniyle parça değişimi, boya vb işlemlerden dolayı aracın orijinalliğini yitirdiğini, aracın 2.el değerinde 5.000,00 ila 10.000,00 TL arası değer kaybı olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece ortada belirsiz alacak davasının koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nin belirsiz alacak davasının düzenleyen 107. maddesinde “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2)Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükme göre belirsiz alacak davasının, alacak miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemediği ya da imkansız olduğu hallerde olanaklı olduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda, davacı vekili dava konusu trafik kazası nedeniyle müvekkilinin aracında meydana gelen değer kaybının davalı … şirketinden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 1000,00 TL’nin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davacıya ait, araçta trafik kazası sonucu meydana gelen gerçek değer kaybı taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belirli değildir. Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde, kendi sigortalısının kusurlu olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini ve tazminat talebinin haksız olduğunu öne sürerek davanın reddini istemiştir. Davalı tarafın davaya cevap dilekçesinden de anlaşılmaktadır ki; davacı alacağı taraflar arasında tartışmalı hale gelmiştir. Esasen araçta kaza sonucu oluşan değer kaybının tespiti, yapılacak yargılama sırasında bilirkişi incelemesi sonunda belli olacaktır. Bilirkişi trafik kazasına karışan davacıya ait aracın kaza sonrası durumunu inceleyerek araçtaki değer kaybını belirleyip, yapacağı değerlendirme üzerine davalıdan talep edilebilecek alacak miktarını saptayacaktır.
Bu durumda araçtaki değer kaybına ilişkin dava konusu talep miktarının taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belirli olmadığı anlaşıldığından yargılamanın esasına girilerek tarafların delillerinin toplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı biçimde hukuki yarara ilişkin dava şartının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 12.11.2015 gününde üye …’ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili, davalı tarafından zorunlu trafik sigorta poliçesi düzenlenen … plakalı aracın, müvekkiline ait … plakalı araca tam kusurlu olarak çarparak hasar görmesine neden olduğunu, hasar bedelinin davalı … tarafından ödendiğini, ancak aracın bu olay nedeniyle değer kaybına uğradığını belirterek 1.000 TL’lik belirsiz alacak davası açmak suretiyle bu miktarın dava tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, belirsiz alacak davasının koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yüksek Dairece yapılan inceleme sonucunda araçtaki değer kaybına ilişkin talep miktarının taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belli olmadığından bahisle davanın esasına girilerek toplanacak delillere göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulduğu görülmüştür.
Bu görüşe aşağıdaki nedenlerle katılmıyorum.
6100 Sayılı HMK 1.10.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Medeni Usul Hukukuda talep sonucunun belirli olması ilke olarak benimsenmiştir. Bu benimsemeye göre, talep eden davacının mahkemeden neyi istediğini açıkça ortaya koyması gerekir. Çünkü, HMK gereğince birçok usul hükmünün uygulanması bu talep sonucuna göre belirlenecek, hatta karar bu talep nazara alınarak oluşturulacaktır.
Ancak, 6100 Sayılı HMK yenilik olarak alacağın tam olarak belirlenmesinin imkansız ya da alacaklıdan beklenmeyecek kadar zor olduğu durumlarda, birçok ülkeye ait hukuk sistemlerinde de benimsenen belirsiz alacak ve tesbit davalarını getirmiştir.
Davacının, davanın açıldığı tarihte talep sonucunu veya miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız veya kendisinden beklenemeyecek bir nitelik taşıması halinde, hukuki olayı açıklamak sureti ile açacağı davaya HMK 107/1 maddesi tanımındaki gibi belirsiz alacak davası denir.
Yasal düzenlemeye göre bu tür davalarda davacının dava konusu yaptığı miktarı, davayı açtığı tarihte tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin ya imkansız olması yada kendisinden beklenemeyecek nitelik taşıması gerekir.
Tabii bu belirlemedeki imkansız olma koşulunu HMK 27 ve TMK 2 maddeleri anlamında dürüstlük, doğruluk, makul ve orta zekalı bir insanın göstermesi gereken tüm dikkat ve özenin gösterilmesine rağmen, alacak tutarının tam ve kesin olarak tesbit edememe olarak anlamak gerekmektedir.
Yani davacı alacaklı objektif özen yükümlülüğü çerçevesinde uğradığı zararı bilememelidir.
Bu durumda davanın açıldığı tarihte davacının uğradığı zarar miktar itibarı ile tam ve kesin olarak biliniyor, ya da bilinebilmesi için varlığı gereken tüm unsurlar doğruluk ve güven kuralı gereğince gerekli özen gösterildiğinde tesbit edilebiliyorsa, alacağın belirsiz olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır.
Düzenlemenin yapıldığı HMK 107 maddesinde benimsenen belirsiz alacak davası bir eda davasıdır. Yine düzenlemeye göre yalnız belirsiz alacak davası, yalnız belirsiz tesbit davası ya da kısmi eda davası ile belirsiz tesbit davası açılabilir.
Belirsiz alacak davası ile kısmi dava birbirine benzerlik göstermektedir. Fakat ikisi arasındaki en önemli fark, kısmi davada alacağın bir kısmı dava edilmesi söz konusu iken, belirsiz alacak davasında alacağın tümü dava konusu yapılmaktadır. Ayrıca zamanaşımı def’ini ileri sürülmesi halinde kapsamı, mahkeme masrafları, ihtiyati tedbire ilişkin taleplerin içeriği ve uygulaması, bölünebilirlik durumu, faizin başlangıç tarihleri, fazlaya ilişkin saklı tutulan haklar konusunda farklı düşünceler ve uygulamalar ortaya çıkacaktır.
Belirsiz alacak davalarına konu olabilecek uyuşmazlıklar;
1-Hakimin takdirine göre belirlenebilecek haklar
2-Karşı tarafın sunacağı delillere göre belirlenecek haklar
3-Yargılama aşamasında taraflarca sunulan delillerin toplanmasından sonar belirlenebilecek haklar olarak sayılabilir.
Her üç halde de belirsiz alacak davası açılacağı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Alacak miktarının hakimin takdirine bağlı olarak belirlenebildiği durumlarda, takdirin sonucunun belirlenmesinde çok etkili olması nedeniyle davacının zararı bilebilmesi mümkün olmadığından belirsiz alacak davası açılabilir. Ancak bu husus bile İsviçre Federal Mahkemesinde
tartışılmış, İsviçre BK 42 mad/2.fıkrasındaki gibi talep sonucunun belirlenmesinin hakimin takdir yetkisine bırakıldığı durumlarda kanton hukuklarının belirsiz alacak davasını kabul etmeleri gerektiğine karar verilmiştir. Halen Almanya ve İsviçre’de bazı hukukçular farklı aksi görüşlerde ileri sürmektedirler.
İkinci bir belirsiz alacak davasının açılabileceği durum, talebin karşı tarafın 3.kişinin verdiği veya yargılama sırasında verebileceği belge ve bilgilerden sonra belirlenebileceği haldir. Bu durumda daha çok hastane belgeleri ve raporların, ameliyat belgelerinin, faturaların vs gibi belgelerin gerekli olduğu durumlarda söz konusu olabilir. Bu halde belirsiz alacak davası açılabilir.
Son olarak yargılama aşamasında delillerin toplanması sonucunda zararın ne miktar olacağı ve bunun bir bilirkişi incelemesi sonucu kesinleşeceği durumlardır. Bunlarda haksız fiiller ve sebepsiz zenginleşmelerden doğan anlaşmazlıklar olarak sayılabilir.
Ancak bir davada, bilirkişiye başvurulmuş olmasına rağmen dava açma aşamasında davacı, zararının ne kadar olduğunu tam ve kesin olarak belirleyebilecek ise belirsiz olarak davasını açamaz. Yani bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi, tek başına o davayı belirsiz alacak davası olarak açılmasını gerektirmez. Bir kısım basit hesaplar ve araştırma sonucunda alacağın miktarı belirleniyorsa bu davaları ayırmak gerekmektedir. Aksi halde basit bir hesap yapılmasını gerektiren konuda hakimin bilirkişiye başvurduğunu düşünmek o alacağı belirsiz alacak haline gelmesine neden olacaktır. (faiz olacağı hesabı gibi.)
Bu bakımdan belirsiz alacak davası 6100 Sayılı HMK’ya istisnai bir dava türü olarak girmiştir. Aksi düşünce belirsiz alacak davasını genel bir dava, kısmi davayı ise istisnai bir dava haline getirir.
Bu anlamda Dairemizin iş alanı içinde kalan cismani zararlar (yaralamaya dayalı daimi ve geçici işgöremezlik halleri) ile destek tazminatlarının belirsiz alacak davası olarak açılabileceği, bu uygulamanın da birçok hak kaybına engel olacağı ve daha adil ve hakkaniyete uygun kararlarının çıkması yönünden faydalıdır.
Ancak yine Dairemizin görevi içinde kalan araç hasarları, araç değer kayıpları, araç kullanamamaktan kaynaklanan zararlar, kasko tazminatlar gibi dava türlerinde belirsiz alacak davasına konu olamayacağını düşünüyorum.
İsviçre ve Alman Hukukunda bile bir asırı aşkın uygulama yapılmasına rağmen bir çok kıymetli hukukçu tarafından hangi davalar belirsiz alacak davası olur veya olmaz diye tartışmalar yapılmakta olup bu tartışmalar hala devam etmektedir.
Tüm bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince; araç hasarına ilişkin davada, hasarlanan araç davacıdadır. Hasarlanan parçalar bellidir, aracın modeli, yaşı, önceki kazaları, değişen parçaları belirli olup, gelişmiş teknoloji karşısında aracın plakasını yazmak suretiyle piyasadaki rayiç 2nci el fiyatı, her yaşa göre hasarlanmanın özelliği nazara alınarak değer kaybının ne kadar olduğunu, kaç günde onarılabileceğini veya aynı aracın kaç günde yeniden satın alınabileceğini, onarım süresinde ikame aracın kiralama miktarının ne kadar olabileceğini davacının bilmemesi mümkün değildir. Basit bir araştırma ile tüm bu bilgilere ulaşabilir. Üstelik sigorta davada taraf ise zaten temerrüt için önceden bir başvuru yapılması gerekip, sigortanın da orada olaya ilişkin bir eksper çalışması yaptıracağından, karşı taraftan alınması gerekli ilgi ve belgelerde davacı için söz konusu değildir. Tüm bilgi ve belgeler ve hasarlı araç davacı elinde olması karşısında davacı için alacağın miktar ve değerinin belirsiz olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır.
O nedenle davacının bu anlamda aracında meydana gelen değer kaybından dolayı açtığı belirsiz alacak davasında hukuk önünde karşılıklı taraf olarak bulunan ve mutlak surette eşit davranılması gereken davacı ve davalı taraf yönünden, usul hukukunun önemli ilkelerinden biri olan tarafların silahlarının eşitliği ilkesini zedeleyeceğinden mahkemece verilen HMK 114 ve 115 maddesi gereğince dava şartlarının yokluğu nedeniyle reddi kararının yerinde olup kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.